Yönetim Kurulu Başkanımız, Genel Müdürümüz Yavuz Eroğlu 18 Mart 2017 de Dünya Gazetesinden Yasemin Salih ile Keyifle bir Sohbet Gerçekleştirdi.

MARATONDA SADECE KENDİNLE SAVAŞIRSIN.

Yavuz Eroğlu’nu SEM Plastik’in patronu, PAGEV’in Başkanı, ihracatçı meclislerinin heyecanlı üyesi olarak tanıyoruz. Peki sıkı bir maraton koşucusu olduğunu biliyor muyuz…

1980’lerin sonları, Aksaray-Bakırköy hattında akan İstanbul ticaretinin en hareketli yılları... 12 yaşlarında bir genç-çocuk, elinde bir çanta ile dükkânlara o dönemde pek de bilinmeyen kullan-at bardaklar satmaya çalışıyor. Bardakları THY’nin uçağında görmüş ilk kez ve tarım makinelerine parçalar üreten babasını ikna ederek “bunlardan satalım” demiş... Bugün ihracatta ilk bin şirket arasına giren SEM Plastik’in öyküsü böyle başlıyor...

Hikayedeki girişimci çocuk SEM Plastik’in patronu Yavuz Eroğlu, 2000’lerin Türkiye’sinde ihracatçı meclislerinin “değişim” diye tutturan heyecanlı üyelerinden biri. Sürekli bir şeyler anlatmaya, ikna etmeye olan merakı 12 yaşındaki halinden çok da farklı değil. Türk Plastik Sanayicileri Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV) Başkanı olarak çok aktif. 
Bir yandan da sıkı bir koşucu. Adım Adım platformu kurulduğundan bu yana onlarla iyilik için koşuyor. Maratonlara katılıyor. Üç oğlunu da hayatlarını dolu dolu geçirmeleri için teşvik ediyor. Yavuz Eroğlu ile sık sık gittiği Florya sahilinde bir araya geldik. Aşırı hareketli hali yüksek enerjisini hemen ele veriyor. Ona ayak uydurmak zor. Maratoncu sonuçta. Bu yüzden sohbetimizi kahve içerken yaptık...

Hayat felsefenize yön veren, yaşamınızda öne çıkan değer nedir?

Kendimi tanımak. Bu kadim bir şey ve başarmak sanıldığı kadar kolay değil, belki de en zoru. İnsan birçok şeyle ilgileniyor; hedefler, idealler belirliyor, bunlar için çalışıyor. Oysa bunların hepsi yeniden kendine dönmesi için, kendini bulması için. Bu bir çember, hayatın olmazsa olmaz halkası. O halkayı yerinizde durarak tamamlayamazsınız. Anı yakalamak, topluma katkı sunmak, hayatın gerektirdikleri neyse yapmak önemli. Çünkü sonunda hedefe ulaşmanız için bunları yapmanız gerekiyor. Makyavelist anlamda söylemiyorum bunları. Çoğu insan hedeflerinin, ilkelerinin, hayallerinin bedelini ödemeye hazır değildir. Oysa bir bedel ödemeye hazır olmak gerek.

Peki siz bu halkayı nasıl tamamlayacaksınız? Ne zaman tamam olduğunu düşüneceksiniz?

Aslında hiç kimsenin birbirinden farkı yok. Herkes dünyayı değiştirmek istiyor. Ben de öyle. Benim de bir işim var, aile hayatım var. Ancak yaşamınızda nasıl fayda yarattığınız önemli. Bunun için de sivil toplum kuruluşları (STK) önemli mecralar. Dünyada STK’lar Türkiye’den daha aktif. Bizde daha çok ilişki ağı oluşturmak için kullanılıyor. Oysa değişimin yöntemi bu değil. Örneğin veri üretilmiyor, burada STK’lara sorumluluk düşüyor. Oysa STK’ların en iyi yaptığı şey mail atmak. Benim şirketim Türkiye’de en büyük 1000 arasında. Onu yönetmek için verilere ihtiyacım var. İşte bu durumda iki bakış açısı var. Biri “Bunlarla uğraşılmaz çünkü değişmez” demek, diğeri de “Neyi değiştirebilirim” diye yollar aramak. Ben ikincisini seçtim. 
- Zoru severim diyorsunuz?

Mücadeleci bir yapım var. Bu inatçı olmam anlamına gelmiyor. Yanlışın peşinden gideceğim ya da doğruya körü körüne karşı çıkacağım demek de değil.

Eğer doğru anlatılırsa ikna olurum ama ben haklıysam sonuna kadar mücadele ederim.

Girişimci yönüm dedemden

Siz de aile şirketinde büyüyenlerdensiniz değil mi?

Evet, öyle sayılır. Babam makine mühendisi. Malatyalıyız. Çocukluğum boyunca bir tarafta okul, bir tarafta aile şirketinde eğitildim. Babamın bir şirketi olması bana çok şey kattı. Ben de işe alırken babası esnaf olanları tercih edenlerdenim bu yüzden. Üç kardeşiz. Ben en büyüğüm, sonra da iki kız kardeşim var. Büyük olan mimar ama şirkette satış müdürümüz. Küçük olansa EY’nin denetim bölümünde şu anda. Şirkete döneceğini umuyoruz. Öğrenmeye meraklı oldum hep. İTÜ Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği mezunuyum. Sonra da Boğaziçi Üniversitesi’nde biyomedikal yüksek lisansı yaptım. Her zaman girişimci bir yanım vardı.

Şu bardak hikâyesini bir de sizden dinleyelim...

Anne tarafım tüccar, bence bu yönüm onlara çekmiş. Tarım makinelerinin parçalarını üretiyorduk o yıllarda. 12 yaşlarındaydım. THY’nin uçaklarında verilen kullan-at bardakları biz de yapabilir miyiz diye düşündüm. Babama söyledim, “Bak bakalım” dedi. THY’den bir yetkili ile bir şekilde görüşmeyi başardım. 18 uçağı vardı o dönem, benim çocuk olmam o yöneticiye sempatik geldi ve sipariş verdi. Daha sonra bunları piyasada sattık. Elimde çanta ile Aksaray bölgesinde dolaştım. İlk müşterim Ender Mağazası oldu.

Babanız nasıl karşıladı peki?

Babam tam bir mühendistir. Beni özgür bıraktı. Güveniyorlardı bir şekilde bana. Olursa olur, olmazsa denemiş olursun şeklinde yaklaştı, hevesimi kırmadı. Ben ise artık ihracat yapsak demeye başlamıştım. Dünyayı gezmek istiyordum çünkü. İstanbul Ticaret Odası’nın kütüphanesine gittim. Dünyadaki alıcı firmaların listesi vardı. Onları not aldım. Bir broşür yaptırdım. 800 firmaya gönderdim. Lisenin sonlarıydı, İstanbul Üniversitesi’nin dış ticaret kurslarına gittim. İlk yanıt Suudi Arabistan’dan geldi. 5 bin dolarlık sipariş verdi. Babama koştum, “Hayırlı olsun” dedi. Malı gönderdik, para gelmiyor. Babama bu sefer de “Baba parayı alamıyorum” dedim, yine “Hayırlı olsun” dedi. O parayı altı ay sonra aldım.

Bize biçilen ömrün hakkını vermek lazım!

Geçmişin envanterini çıkarır mısınz, sık sık geriye dönüp bakar mısınız?

Hayır, pek değil. Pişmanlıklarım da yok ama şöyle bir bakınca hayatımın bugüne kadar ki kısmını amorti ettiğimi düşünüyorum. Bize bir ömür verilmiş, hakkını vermek lazım. Bedel ödediğimi düşünüyorum. Gelecekte ne olur bilemem, daha gidilecek çok yol var. Bence döngünüzü tamamladığınız nokta bilgelik. Sanırım bu gerçekleştiğinde kendiliğinizden fark ediyorsunuz. Olduğunda "evet" diyeceksiniz.

Üç beyazdan uzak dururum!

- Maratoncu nasıl beslenir, ne yer, içer?

Beslenmeden önce düzenli uyumak lazım. Bu ne yazık ki bende eksik olan şey. Beslenmeye gelince, üç beyazdan uzak durmaya çalışıyorum. Öte yandan maratona yakın dönemde tam tersi üç beyaza yüklenmeniz tavsiye edilir, ben de öyle yaparım. Bebe bisküvileri tüketirim bol bol. Günlük hayatımda ise somonu çok severim. Hayatımın olmazsa olmazı yeşil elma. Günde 10 adet yeşil elma tüketirim. Sabahları ceviz, kayısı kurusu ve manda yoğurdunu karıştırıp, üzerine limon sıkarak yerim. Bu her kahvaltıda vardır. Yanında haşlanmış yumurta, peynir ve yeşil çay olur. En sevdiğim yemek ise Malatya usulü kiraz yaprağına sarılı ekşili köftedir.

Peki biyomedikalde hedef ne?

Biyomedikal altyapımız, teknolojimiz var. Bu alanda sarf malzemeleri üretmek istiyoruz, bunun için ayrı bir şirket kuracağız. Bu alanı çok önemsiyoruz. İstanbul ve Malatya’nın yanı sıra Filistin El Halil’de fabrikamız var. Orada plastik bardak üreterek önemli bir ekonomi yarattık. John Kerry makamında bize bunun için teşekkür etmişti.

'Askerliğe hazırlık olsun diye koştum'

Ne zaman başladınız koşmaya?

Askerde başladım, sonra da bırakamadım. Askere gitmeden önce beni çok korkuttular. Orada sıkıntı çekmemek için önceden hazırlanmak gerektiğini düşündüm ve koşarak kendimi zorlamaya, az su ile yaşamaya çalıştım. Beklediğim gibi değildi askerlik ama bu sayede çok rahat atlattım o süreci. Sonrada Forest Gump gibi devam etti koşu. Adım Adım oluşumunun ilk sponsoruyum, hatta kurucu ekipte yer aldım. Bu çok hoşuma gitti. Koşarken pırıl pırıl bir zihne sahip oluyorsunuz, hele bunu sabah yaparsanız gününüz harika geçiyor. Ben de Antalya yarı maratonunda koştum. İlk tam maratonu ise Köln’de bitirdim. Sonra onu Viyana, Yunanistan takip etti. Bir de Runatolia’ya katıldım.

'Maratonda önemli olan bitirme azmi'

Maraton farklı bir disiplin, size ne öğretti?

Çok şey. İlk deneyimimde dediler ki, “Sakın başkalarına bakma, temponun dışına çıkma, sen yoluna devam et”. Ben de başladım koşmaya ama insanlar sürekli beni geçiyor. Tam iyice rahatsız olmuştum ki, arkamdan bir şiir duydum. Hatırlamıyorum ama “Biz kimse için değil kendimiz için koşuyoruz” gibi şeyler söylüyordu. Dönüp baktım, çok yaşlı biri, parmağını ana koşucuya bağlamış yaşlı bir adam. Yarışı onların önünde tamamladım. Sonra öğrendim ki o yaşlı adam New York maratonunu tamamlamış. İnsanı konsantre eden, sıfırlayan bir uğraş maraton. Hep söyledikleri gibi “Maraton 35’inci kilometreden sonra başlar.” Orada önemli olan bitirme azmi. Kendinle mücadele edersin. Koşmanın bende yarattığı dinginliği seviyorum. O nedenle maratonlar dışında çok kalabalık gruplarla koşmayı sevmem.

İki kuşak bir arada çalışmak nasıl bir duygu?

Babam şu anda 63 yaşında. Ondan çok şey öğrendim. Sonuna kadar takip etmeyi, sabrı ve azmi gördüm ondan. Bana rol model oldu. Bana göre cepteki ceptedir, benim için bende olmayanı söyleyen kıymetli, babam da hep öyle yaptı.

 

https://www.dunya.com/iyilik-saglik/hayatimi-amorti-ettigimi-dusunuyorum-haberi-408100

 

 

WhatsApp ile paylaş WhatsApp ile paylaş