Türkiye hâlâ içe kapanık bir ülkedir Hızlı büyüyen şirketlerimizin başarı öykülerinin, Türkiye'de ve dünyada üzerinde konuşulur hale getirilmesi gerekiyor. Türkiye hâlâ içe kapanık bir ülkedir. Ben dışarıdan bakıldığında memleketin hâlâ içe kapanık bir ergen çocuk gibi göründüğünü düşünüyorum. Şimdi hemen “Yok canım, nereden çıkardın?” demeyin. Doğrudur: Türkler, dışarıya açılarak zengin olabileceklerini 1980’lerin başında öğrendiler. O günden beri, kendi içinde bakarsanız ihracatımız acayip arttı. Türkiye, uyuşuk bir tarım ülkesinden dinamik bir sanayi ülkesine doğru dönüştü. İyi oldu. Oldu ama ben hâlâ Türkiye’nin yeterince dışa açık bir ülke olmadığını düşünüyorum. Bunun bir tarafı hep kendimizi ve kendi dertlerimizi önemsemek ile alakalı. Kendimizi önemsemekten bir türlü dünyanın dertleriyle hemhal olamıyoruz. Dünya yansa umurumuzda değil esas itibariyle.
Neden? Öncelikle malumat derlemek için elbette. Türkiye’de pek çok sektörde şirket deyince aklınıza ne geliyor? Ben söyleyeyim: Kırk yıl önce hangi isim geliyorsa yine o isim geliyor. Ancak o eski şirketlerin kurucularının bakkal dükkânından başlayan mitleri ve başarı öyküleri var. Halbuki bu kadar hızlı değişen bir dünyada, Türkiye’nin artık yeni başarı öykülerine de ihtiyacı var. Başarılar zaten var. Hızlı büyüyen yeni şirketlerimiz var. Ne yok? Başarılı şirketlere ait mitler ve öyküler yok. Hızlı büyüyen şirketlerimizin başarı öykülerinin, Türkiye’de ve dünyada üzerinde konuşulur hale getirilmesi gerekiyor. İşte ben Türkiye 100 yarışmasını bu çerçevede son derece önemsiyorum. Türkiye 100 şirketleri son derece basit bir kurala göre seçiliyor. Gelir akımlarının 2010-2012 döneminde yılda ortalama ne hızda büyüdüğüne göre şirketler sıralanıyor. Listede yer alacak şirketlerin Amerika’daki olası partnerleri ile buluşturulması, tasarlanan programın önemli parçalarından biri. Seçilenler önce Harvard Üniversitesi’nde bir eğitim programına alınıyorlar. Harvard’a sadece eğitim için değil, aynı zamanda başarı hikâyelerini anlatmaya gidiyorlar. AllWorld Türkiye şirketlerinden Sem Plastik’in sahibi Yavuz Eroğlu’nun, babasının küçük bir atölyede başladığı plastik işini nasıl markalaştırdığını anlattığı Harvard konuşmasını YouTube’dan bulup izleyin bence. Hızlı büyüyen şirketler, daha sonra Washington ve New York’ta kendileri için düzenlenen bir dizi etkinlikte olası partnerlerle bir araya geliyorlar. AllWorld’ün Ürdün, Mısır ve de Suudi Arabistan’da yaptığı benzer yarışmalara bakınca, bizde hızlı büyüyen çok daha fazla sayıda şirket bulabilmenin mümkün olduğunu görüyorum. Ama bu farklılık içe kapanıklığımızı değiştirmiyor. Geçen gün her yüz bin kişi başına alınan Amerikan vizelerine bakıyordum. İsrail’de bu sayı 1800 civarında. Birleşik Arap Emirlikleri’nde 1100, Brezilya’da 500, Ürdün’de 302 ve Güney Kore’de 185. Türkiye’de ise 118 civarında. Tabii Mısır’ın 70’inden daha çok dışa açığız ama bakın pek çok ülkenin de gerisindeyiz. Bunların arasında öğrencilerin, turistlerin de olduğunu düşünürseniz, bu Amerikan vizesi sayısı bana pek az geldi. Türkiye’nin yine yeniden dışa açılması gerekiyor bana sorarsanız.
|
||
|