Yavuz Eroğlu öncelikle bir sanayici. Bunun dışında sivil toplum faaliyetlerine önemseyen bir kişiliğe sahip olduğu için elinden geldiği sürece çevre ve topluma duyarlı yanını her zaman dinamik tutuyor. Çünkü o sivil toplum örgütlerine katkıda bulunmanın insanın kendini geliştirmek için önemli bir atılım olduğuna inanıyor. Hiçbir faydası olmasa bile en azından bireyin bu tür çalışmaları psikolojik bir rahatlama sonucu toplumla barışık olmayı getiriyor. Dolayısıyla toplumsal çalışmalar Yavuz Eroğlu’na keyif veriyor demek mümkün. Ayrıca gelişmiş toplumların en büyük özelliğinin sivil toplum örgütlerine katılma oranlarının yüksek olması. “İnsanlar bu konuda ne kadar aktifse bilin ki o toplum gelişmiştir” ifadesini kullanan Yavuz Eroğlu şunları söylüyor: “Yaşam boyu şikayet etmek yerine bir şeyler üretip hayata artı değer katmalı. Eğer siz bir birey olarak toplumsal eğilimlerin, insanların yaşamdan beklentilerinin farkına varmak istiyorsanız mesleki örgütlülüklerin de dışında aktif olabilmelisiniz. Bu sizin bakış açınızı geliştirir. Bir ürün üretiyorsanız standartları aşma yolunu ararsınız. Ya da sadece bir birey olarak varlığınızı koruyorsanız yaşama dair beklentilerinizi daha bilinçli şekillendirirsiniz.”
Hayatın her alanında var.
Yavuz Eroğlu özel yaşamında bir maratoncu olduğu için iş yaşamında da uzun soluklu yolculukları tercih ediyor. Yavuz Eroğlu’nun PAGEV’le yollarının kesişmesi de bütün bu özelliklerinin sonucu gelişiyor. Eroğlu aynı zamanda AB’nin plastik sektörüne yönelik birliklerinin de yönetimine seçilen ilk Türk olma unvanını da elinde tutuyor. Yavuz Eroğlu’nun bir türlü anlam veremediği konu hem ekonomik değeri olan hem de yaşamı böylesine kolaylaştıran plastiğin neden geri planda kaldığı. Plastik sektörünün dünyada da çok büyük ölçekli firmaların egemenliğinde olmadığını belirten Yavuz Eroğlu şöyle devam etti: “Plastik sektörü bir demir çelik veya cam endüstrisi gibi büyük yatırımlar gerektirmiyor. Firmalar çoğunlukla orta ölçekli ve dev firmaların sayısı çok sınırlı. Üstelik plastik tıptan gıdaya kadar yaşamın her alanında olmasına rağmen kendimizi yeterince anlatamamışız.Otomobile biniyorsunuz büyük bir oranda plastik. Uçağa biniyorsunuz yine plastik...Plastiğin geçmişine baktığımız zaman genç bir malzeme olduğunu görüyoruz. Gelişim sürecinde metal ve camın yerini alarak büyüme trendine girmiş. Bu noktadan hareketle insanlara sektörü anlatmak sanat olduğu kadar bütçesi olan bir eylem. Eğer bunu iyi anlatamıyorsanız hayatımızın büyük bir bölümünü de kaplasa toplum üzerindeki yanlış algıyı yıkmakta zorlanırsınız. Eğer plastik gıda, sağlık, ulaşım veya moda endüstrisinden çıkartılırsa geriye elle tutulacak hiçbir şey kalmaz. Düşünün gıda malzemelerini doğru ambalajlayamazsanız bir sürü malzeme çöpe gideceği için insanlığın sonunu ciddi bir açlık bekleyecek. Bakıyorsunuz tüm dünyada tarımda kullanılan sulama sistemleri yine plastik. Böylesine elzem bir malzeme anında dev rakip sektörlerin oluşturduğu kampanyalarla bütün algıları altüst ediyor.”
Ekonomik değeri fazla böylesi bir algıya şaşırdığını vurgulayan Yavuz Eroğlu, kağıt diye çay ya da kahve içtiğimiz bardakların iç kısımlarında plastik olduğunu belirtiyor. Öte yandan plastiğin kolay dönüşümü ve ekonomik boyutunun çok fazla olduğuna işaret eden Yavuz Eroğlu şu bilgileri veriyor: “Çöplerdeki plastiği almak için insanlar neredeyse kavga yapıyor. Plastiği temizleyip tekrar hammadde olarak kullanabilirsiniz. Yani bir ülkede atık yönetimi doğru yapılıyorsa plastiğin çevreye zararı olmadığı gibi ekonomi de dahil olmak üzere birçok alanda ciddi kazanımlar getiriyor. Ülkelerin insanlığı doyurma veya enerji problemlerinin çözümünün plastikte olduğun gözardı etmemek gerekir. Öte yandan bir cam şirketi kampanya yapıyor ve ‘cam sağlıktır’ diyor. Buradaki amaç ‘plastik sağlıksızdır’ imajını oluşturmak. Madem insan, çevre sağlığı ve ekonomiden bahsediyoruz, o zaman sormak gerekir: Bir plastik şişeyle cam şişenin ağırlığı arasında ciddi fark var. Bunun önce hammadde maliyetini düşünün. Ardından lojistik aşamasındaki giderlerle, araçların doğaya saldığı gazların verdiği zararları düşünün. TIR’ların yaydığı karbonmonoksit gazı hiç düşünülmüyor mu? Şişeler yıkanırken kullanılan kimyasalların doğaya verdiği zararlara ne demeli? Bunlar hesaplanmıyor ama ortak yaklaşım ‘plastik zararlı’ mantığı hayatımıza kalite getiren bir malzemeyi karalama kampanyasına dönüşüyor. Şimdi mantık plastik doğada kaç yılda kayboluyor? Ya ekonomik değeri olan bir maddeyi ortalığa neden atıyorsunuz? Plastik sürekli dönüşümü olan süresiz bir enerji kaynağı. Dolayısıyla öncelikle yapılması gereken sorumlu endüstri kavramının yerleştirilmesi. Bütün endüstriler doğadan bir kaynağı mutlaka kullanıyor. Sorumlu endüstri kaynakları doğru kullanırken oluşabilecek çevresel zararları da bertaraf eder.”
Sorumlu endüstri kavramına inanıyor.
Yavuz Eroğlu sadece sözde kalan yaklaşımların zayıf ve inandırıcı olmadığını önemle belirtiyor. Kendisi sorumlu endüstri kavramına inandığı için olaya daha geniş bir perspektiften bakmayı tercih ediyor. Dünyada denize giden atıkların yüzde 70-75’inin karadan gittiğine dikkat çeken Yavuz Eroğlu; “Denizdeki malzemeler sürekli hareket halinde ve doğal etkenlerle parçalandığı için gıdalarımıza kadar karışıyor. Bu konuda dünyanın da yeterince çevreci olmadığını söyleyebiliriz. AB Çevre Komisyonu Başkanı plastikçilerle bu konuda yapılması gerekenleri masaya yatırdı. Geliştirilen projeyle önce atığın engellenmesiyle işe başladılar.Ardından özel bir ağla deniz yüzeyinde biriken plastikleri balıkçı teknelerine takarak ekolojik dengeye zarar vermeden toplamaya başladılar. Bunu biz de Türkiye’de yapmak istedik ve AB üyesi olmadığımız için ilk önce pek sıcak bakmadılar. Durum böyle olunca onlara deniz kirliliğinin ülkelerin değil dünyanın ortak sorunu olduğunu hatırlattım. Akdeniz’deki bir atık çok rahat akıntıyla başka bir ülkenin sularına gidebildiğini belirttim ve yaklaşımımı olumlu karşıladılar. Bunun üzerine bana Türkiye, Orta Doğu ve Afrika’nın başkanlığını verdiler. Böylece merkezi Türkiye olarak bu uygulamayı hayata geçirdik ve daha fazla yaygınlaştırmak istiyoruz” diyor. Uygulamadan henüz çevrecilerin bile haberdar olmadığına işaret eden Yavuz Eroğlu; “Biz de çocuklarımızın geleceğini düşünüyoruz. Doğa düşmanı değiliz. Sanayiciyim ve üretiyorum diye çevreyi katletme hakkımız yok. Sorumlu endüstride bunlarla sanayici olarak öncelikle benim ilgilenmem gerekir” diyor.
PAGEV sorumluluğunun farkında
PAGEV’in köklü bir kuruluş olduğunu belirten Yavuz Eroğlu sektörün gelişimi için iki tane okul kazandırdığını da belirtiyor. Ayrıca PAGEV olarak sektörün önünü açacak kararların alınmasında etkin rol oynadıklarını da ifade eden Yavuz Eroğlu, sektörün Avrupa’da plastik ürün üreten ikinci olduğunu belirtiyor. Plastik sektöründe irili ufaklı 14 bin civarı firma olduğunu belirten Yavuz Eroğlu; “Sektörümüz toplamda 250 bin kişiye istihdam sağlıyor. Ekonomik büyüklük 34 milyar dolar civarı. Bunun 5,5 milyar dolarlık kısmı ihracat. Eğer dolaylı ihracatı da sayarsak bu rakam 11 milyar dolar civarına denk geliyor. Bütün verileri ele aldığımız zaman Türkiye’nin inovasyon olarak gelişiminin plastik sektöründeki inovasyon anlayışıyla çok ilişkide olduğunu söyleyebiliriz” açıklamasında bulundu.