Üniversite yıllarında kuruculuğunu yaptığım İTÜ Çevre Kulübünden, Sürdürülebilir Ekosistem Konferansı’nda konuşma yapmam için davet aldım. Deniz Atıkları ile ilgili önleme ve temizlik faaliyetleri yürüttüğümüz, Belçika merkezli WFO Vakfı’nın faaliyetlerini tanıtmam isteniyordu benden. 18 yıl sonra WFO Türkiye, Ortadoğu ve Afrika Başkanı olarak gençlere konuşma yapmak üzere kendi üniversitemdeydim. Plastik ambalaj üreten bir firmanın Ortağı ve Genel Müdürü, aynı zamanda PAGEV ve PAGDER Başkan Yardımcısı, EUPC AB Plastik Üreticileri Birliği İcra kurulu üyesi sıfatıyla; plastikle ilgili yanlış, yanlı ve yanıltıcı haberlerin olduğu bir dönemde çevre konusunda yapacağım konuşma önemliydi. Öncelikle genç arkadaşlarıma; WFO Vakfı’nın faaliyetlerini anlattım. Ardından kalkınma, gelişme ve sürdürebilirlik ilişkisi üzerinde durdum. Sorumlu endüstri kavramından bahsettim. Ama en önemlisi Gayri Safi Milli Hâsıla gibi bir birimin, kalkınmanın odağında olmasının ne kadar yanlış olduğunu anlattım.
Günümüzde artık ‘kalkınma’ denince akla gelen ilk parametre Gayri Safi Milli Hâsıla oluyor. GSMH, istatistik bir değer olan ve ülke ekonomilerin ölçülmesi, dolayısıyla da yönetilebilmesi için gerekli göstergelerden biri. Günümüzde takip edilmesi gereken değerlerden sadece biri olan bu değer, gereğinden fazla öneme sahip. Öyle ki; ülkelerin GSMH’sına bakarak ülkeleri birbirleriyle gelişmişlik yönünden karşılaştırır olduk.
Bugün tüm dünyada maalesef kalkınma modelinin temel parametresi, Gayrisafi Milli Hâsıla ve bu yanlış bir algı oluşturuyor. Dünyada, GSMH’si çok artmış ama yaşam kalitesi çok düşük ülkeler var. Türkiye gibi hızla büyüyen ülkelerde çok büyük ekonomik atılımlar gerçekleştirilirken ve bu GSMH’ye yansırken diğer tarafta gelir dağılımındaki dengesizlik, ekonomik veriler arasında kaybolabiliyor.
GAZ MI, FREN Mİ DERKEN DİREKSİYONU UNUTMAYALIM!
Günümüzün karmaşık toplumlarını, Gayri Safi Milli Hâsıla ile değerlendirmek, sadece gaz ve frene sahip bir araba kullanmaya benziyor. Bu arabanın direksiyonsuz, hız göstergesiz, farsız, nereye ne zaman toslayacağı belirsiz. Bu ölçüyü daha geniş ve gerçekçi göstergelerle desteklemek aslında
o kadar zor değil, zaten bu istatistik değerler başka isimler altında derleniyor. Önemli olan bunları kalkınmanın ana unsuru haline getirmek. Örneğin Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın, “İnsanı Kalkınmışlık Endeksi” bu yönde atılmış iyi bir adım. Bu endeks; bir ülkedeki okur-yazar oranı, ortalama
yaşam süresi, satın alma gücü gibi verileri de içeriyor.
ABD, İsviçre’den sonra en büyük GSMH’ye sahip ülkelerden biri olmasına rağmen, İnsani Gelişmişlik Endeksi’nde, Satın alama gücü paritesi esas alındığı için 18. Sırada yer alıyor. GSMH sıralamasında çok aşağılarda yer alan Sri Lanka, Costa Rika gibi ülkeler, İnsani Gelişmişlik Endeksi’nde çok daha yüksek sıralarda yer alıyorlar. Ayrıca yine fakirlik belasını yenen ülkelerin birçoğunda gelir dağılımı adaletsizliğinin yanında, çevresel sorunlarda baş gösteriyor. Zenginleşen ama havası solunmaz, suyu içilmez hale gelen ülkeler var. Bu gerçekten kalkınma mı? Gelişme mi? Eğer insanca sağlıklı bir çevrede yaşayamıyorsanız, eğer ayrıcalıklı zenginler Fildişi kulelerden sokağa çıkamıyorsa, bu da insanlığa faydalı bir kalkınma ve gelişme değildir.
Ekonomi artık sadece ekonomi değil, politikanın çok önemli bir parçası ve hayatımızı doğrudan etkiliyor. Dolayısıyla doğru politikalar oluşturulması için ekonomik değerlerin doğru belirlenmesi ve doğru ölçülmesi çok önemli. Kalkınma ve gelişme halka anlatılırken, daha kapsamlı bir endekse ihtiyacımız var. Bu endeks özellikle; Gelir Dağılımını, Satın alma Gücü Paritesini, Sosyal ve Çevresel Maliyetleri, Yenilemez Kaynakların Amortismanını, Ülkedeki insanların intihar oranı, Eğitimi, Sağlığı, Beslenmeyi, Barınmayı, Temel Hizmetleri, Çevre Kirliliğini, Biyoçeşitliliği de barındırmalı içinde. Konferansta gençler; çevre konusunun uzmanları, aktivistler ve akademisyenlerle bunları paylaşırken, diğer yandan kendi kendime düşündüm; böyle bir ölçütte birbiriyle yarışan ülkelerden oluşmuş bir dünya nasıl olur? Belki de adına İnsanca Yaşam Endeksi diyeceğimiz bu mizana vurulduğunda gelişmişlik; insanlığa adil bir düzen, temiz bir doğa, sürdürülebilir kalkınma ve mutluluk vaat edecek.