"Yavuz Bey, Çizdirdiniz Karizmayı!"
Bir gün işim aracılığı ile tanıdığım ancak sonradan çok iyi arkadaşım olan hizmet tedarikçimizden bir e-posta aldım. Bu e-posta Adım Adım Oluşumu’nu anlatıyordu.
2007 senesinde tamamen amatörce başlayan koşu merakımı önce yurt içinde iki yarı maraton (Antalya ve Tarsus) ve daha sonra yurt dışında Köln Maratonu’nu koşarak devam ettirdim.
Almanya’da koştuğum Köln Maratonu sırasında özellikle sosyal yardım konularında yapılan organizasyonlar çok hoşuma gitti ve benzer organizasyonların neden Turkiye’de de yapılmadığını merak ettim. Adım Adım Oluşumu’nu anlatan e-postayı alınca, tam da düşündüğüm oluşumun kurulmuş olduğunu gördüm. Oluşumun bir parçası olmak, vaktim ve imkanlarım elverdiğince destek olmak istedim.
Koşmak insanın doğasında mevcut, kuşun uçması, balığın yüzmesi gibi, sağlıklı her insan doğduktan bir süre sonra koşma yeteneğine sahip olur. Çünkü koşmak en temel ihtiyaç ve dürtülerimizden biridir. Bebek dünyaya gözlerini açtığında yatıyordur ve savunmasızdır. Sonra sürünerek yol almaya başlar. Daha sonra emekler, yürür ve nihayetinde koşar. Dünya ile bağları da aslında bu sürecin aşamalarıyla birlikte kökleşir. İnsanoğlu türünün devamını ve medeniyeti koşma yeteneği sayesinde kurmuş dersek inanın abartmış olmayız. Koşmak, yaşama bağlanmak ve yaşıyor olmayı, sağlıklı olmayı kutlamaktır bir anlamda. Diğer tüm spor dallarının temelidir koşmak.
Ama benim için koşmak spordan da öte, bir ihtiyaç!
Son bir sene içerisinde amatörce ilgilendiğim koşu sporunun birçok farklı olumlu yönünden bahsedebilirim sizlere. Ama bahsetmeyeceğim!
O gün koşmak çok daha farklı bir şekilde bana fayda sağladı...
Finans sektöründen çok değer verdiğimiz misafirler, yapılacak bir anlaşma öncesinde, gerekli verileri yerinde görmek ve detayları incelemek üzere firmamızı ziyarete gelmişlerdi. Toplantının amacı firmamız finans uzmanlarıyla, anlaşma yapmak istediğimiz misafir kuruluşun teknik elemanlarının gerekli verileri değerlendirmesi ve neticesinde firmamızın rating’ini (derecelendirmesini) oluşturması idi. İşin ilerleyişi ile ilgili iki taraf içinde önemli bir toplantıydı. Gerekli çalışmalar tamamlandıktan sonra, misafirlerimizle birlikte, uluslararası panelistlerin de katıldığı, çevre konulu bir seminere birlikte gitmeye karar verdik.
Toplantının başarılı geçmesinden dolayı memnun olmuştum. Yöneticisi olduğum firmamızın prestiji ile örtüşmesi açısından kullandığım lüks SUV sınıfı araca siyah, gayet ciddi iş takım elbiseleri içindeki ben ve dört misafirimiz yerleştik. TEM otoyolundan İstanbul’a doğru yola çıktık. Başarılı geçen toplantı sonrası mutluluk hepimizin dilini çözmüştü, arabada yoğun ve eğlenceli ancak iş ciddiyetini koruyan, mesafeli bir muhabbet dönmeye başladı. Gözüm arabanın göstergelerini bile görmemiş olmalı ki; TEM’in en süratli yerinde aracın yavaşlamaya başladığını hissettim... Ve durduk!
Misafirler önce birbirlerine sonra bana baktılar. Allah’ım küçük bir rezalet yaşıyordum, benzin bitmişti!
Bir gün önce aracı şöförümüz ile bir göreve gönderdiğimi hatırladım. Demek ki şöförümüzün benzin alma konusundaki dalgınlığı, benim yol boyunca misafirlerimizle muhabbet etmekten benzin göstergesini kontrol etmemem üstüste gelmiş ve böyle bir sürpizle sonuçlanmıştı.
TEM otoyolunun kenarında, emniyet şeridinde duruyorduk. Yanımızdan diğer arabalar, daha da fenası kamyonlar, tırlar hızla geçiyordu. Yardım öneren olmadığı gibi kornaların ötmesi de cabasıydı.
Hava yağmurluydu, misafirler önemli ve ciddi iş insanlarıydı, TEM acımasızdı, üstelik hep birlikte semineri kaçırmak üzereydik. Yol kenarında, benzin istasyonlarından uzak ve benzinsiz kalakalmıştık.
Hiçbirşey olmamış gibi ‘Sizden bir süre beklemenizi rica ediyorum.’ diyerek arabadan indim. Bagajı açtım, takım elbisemin ceketini çıkarıp, koşarken kullandığım yağmurluğumu giydim. Misafirlere dönüp kısa sürede döneceğimi söyleyip, onların şaşkınlıklarından yararlanarak koşmaya başladım. Yaklaşık yarım saat sonra elimde bir bidon dolusu benzinle TEM’in kenarından koşarak geri dönüyordum.
Yaptığım dikkatsizliği, koşu sayesinde minumum rahatsızlıkla çözmüş ve sonradan öğrendiğim kadarıyla misafirlerimizin takdirini bile kazanmıştım. Çünkü misafirlerimiz aracımız durduğunda yaşanan probleme şaşırmış, belki de bozulmuşlar ancak neticede işletme sahibinin, takım elbisesi üzerine yağmurluğunu giyip otobanda, yüksek sayılabilecek tempoda koşarak, yarım saat gibi bir sürede, sorunu çözmesine şahit olmuşlardı. Üstelik antrenmanlarım sayesinde yorulmamış, seminere de yeterli enerji ile katılmış ve günü güzel bir şekilde tamamlamıştım. Yaşanan bu olay ekipteki arkadaşlarla aramızda, tatlı bir anı olarak kaldı ve bizi birbirimize daha da yakınlaştırdı. Hatta bir bayan misafirimiz kendini tutamayıp, şakayla karışık: ‘Yavuz Bey, çizdirdiniz karizmayı !’ dediğinde hepimiz kahkahalarla güldük.
Koşunuz!
Koşmak, aracınızın benzin sorununu mu çözer, sizi bir beladan mı kurtarır, Ahmet Bey’in (Ahmet Nazif Zorlu) dediği gibi hastane hastane koşmaktan mı kurtarır, dost mu kazandırır, sizin veya sevdiklerinizin hayatını mı kurtarır bilemem...
Ama, kesin olarak bildiğim bir şey var:
Hayatın her döneminde ve her an koşmaya hazır olmak lazım!
(Yavuz bu aniyi da içeren koşu macerasını Almanya Koln’de , Antalya Runtalya Maratonunda , Avrasya Maratonunda ve daha bir çok maratonda 42,2 km ’yi 5,30 saatte bitirerek başladığı performansını 4,05 saatte indirerek geliştirmiştir. Ayrıca SEM Plastik Adım Adım’ın ilk kıyafet sponsorudur.)
Şebnem KÜRŞAT
( Yavuz EROĞLU’ndan nakil)